Çocuklarda ağlama davranışı genellikle istedikleri şeyleri karşısındaki kişiye kabul ettirebilme davranışlarından biri olarak düşünülmektedir. Ancak bununla birlikte ağlama davranışının çeşitli nedenleri olabilmektedir. Bu davranış çocuk için ne ifade eder, ağlamasının sebebi nedir üzerinde durulması gereken noktalardan biridir.

Ağlama davranışına yakından baktığımızda aslında bu sürecin çocuk için ne kadar tanıdık olduğunu fark edebiliriz. Biliyoruz ki bebekler dünyaya ilk geldiklerinde ağlarlar. Dünyadaki konumlarını, kendi varlıklarının tanımını ilk olarak ağlayarak yaparlar. Dolayısıyla bu, onların aşina oldukları bir davranıştır. Duygusunu ifade etmek, istediği bir şeyi elde edebilmek için başvurdukları bu yöntem onlara en tanıdık gelen yöntemdir. Bu davranış pekişerek bir süre sonra alışkanlığa dönebiliyor ve kendilerini çaresiz, kaygılı hissettikleri zamanlarda yeniden ortaya çıkabiliyor.

Burada bizlerin dikkat kesilmesi gereken bir nokta olarak duygular devreye girmektedir. Eğer bir çocuk ağlıyorsa, bu, bize yöneltilmiş bir sinyaldir. Bu sinyali gerçekten anlayabilmemiz için onu dinliyor ve yanında olduğumuzu hissettiriyor olmamız gerekmektedir. Çocuğun böyle anlarda sağlıklı bir şekilde ilişki kurabileceği, güvenli bulduğu birine ihtiyacı vardır.

Ağlama davranışı okul öncesi oryantasyon döneminde sıkça karşılaştığımız bir durumdur. Ebeveyn olarak bu konuda mutlaka okul ile iş birliği içinde olunmalıdır. Peki nasıl?

Çocuğun bizlere ilettiği bu sinyali algılayabilmemizin tek şartı ardındaki duyguyu hissetmeye çabalamaktır. Çocuk burada bir duygunun dışa vurumu olarak ağlamaktadır. Bizler bu duyguya yönelik çalışma yapmadan ağlama davranışını değiştiremeyiz. Çocuk ancak anlaşıldığını hissettiği noktada güven duyacak ve bu davranışının yerine başka bir davranış koyabilecektir.

Ebeveyn olarak dikkat etmemiz gereken noktalardan biri de kendi duygularını tanıyan ve bunu ifade etme biçimlerini benimsemiş bir çocuk olması için teşvik etmektir. Peki bu nasıl sağlanabilir?

Okul öncesi yaş grubundaki bir çocukla kurulan en etkili iletişim yollarından biri de oyundur. Oyun; çocuğun içsel dünyasını yansıttığı bir alandır. Orada duygularını ve bununla birlikte davranışlarını tekrar yoluyla işler. Bunları işleme sırasındaysa bazen başka birine de ihtiyaç duyabilmektedir. Bununla birlikte çocuğun kendi başına oyunlar oynayabilir konumda yani yalnız kalma kapasitesini edinebilmiş veya ediniyor olmasını beklemekteyiz.

Evde çocuk sizi oyuna katmadığı sürece oyununda yalnızca yanında olmalısınız. Yani orada, oyun alanında ona eşlik eden konumunda durabilirsiniz. Bu, zamanla çocuğun yalnız kalma kapasitesini geliştirecektir. Eğer sizi oyunun içine katarsa, orada bulunan oyuncakları konuşturup duyguları hakkında fikir edinebilirsiniz. Örneğin; ‘’Bu köpek ne hissediyor? Sence neden böyle hissediyor olabilir?’’ gibi sorular sorarak onun duygularını tanımasına yardımcı olabilirsiniz. Duygularını anlamlandırıp ifade eden çocuğun kaygısında da azalma görülecektir.

Sonuç olarak; duygularını yakından tanımaya başlayan çocuk hem kendisi hem de dış dünya hakkında bilgi edinmeye başlayacak ve kendisini ifade edebilmek için ağlamak dışında farklı yollar aramaya başlayacaktır. Ebeveyn olarak her ağladığında istediği şeyi vermek uygun olmayacaktır. Bunun yerine ona ne hissettiğini sorabilir ve kendisi ile ancak ağlaması bittiği zaman konuşabileceğinizi çünkü ağladığında onu anlamadığınızı belirtebilirsiniz. ‘’Ne/ Nasıl hissediyorsun?’’ cümlesi mekan fark etmeden çocuğa iletilmelidir.

Duygular bedene yansır dolayısıyla bu soruya ek olarak da  ‘’Bunu bedeninin neresinde hissediyorsun?’’ diye sorarak hem duygu somutlaştırılmış olur hem de kendi yaşadığı bu duygunun karşılığını kendi bedeninde yani ona ait bir yerde bulabileceği çocuğa aktarılmış olur. Karşısında bu konu ile ilgili kararlı bir ebeveyn gördüğü zaman çocuk da kendi duygusal sürecine göre tüm yaşam olaylarına uyum sağlayacak ve bunun için çabalayacaktır.

Psk. GİZEM ÖNEN
Okul Psikoloğu
Ataköy Vatan Anaokulu