İnsanları, hedeflerinden uzaklaştıran en büyük sorun erteleme hastalığıdır. Zengin olmak için miras beklemek, kilo vermek için Pazartesi’yi beklemek, ev temizliği için yarını beklemek, diş doktoru randevusu için son noktaya gelmeyi beklemek gibi…  

Şimdi Değilse Ne Zaman?  

Hepimiz zaman zaman bir işe başlayacak veya onu tamamlayacak gücü kendimizde bulamadığımız dönemlerden geçeriz. Bu, insan olmanın, yani yeterliliklerimizin bir sınırı olmasının doğal bir sonucu. Peki ya siz farklı sebeplerle bir işin başına oturmayı ya da yeni bir şeye başlamayı çok da fazla düşünmeden ileriki bir zamana atarken veya yapılması gereken bir iş yerine başka bir aktivite yaparken yakalar mısınız kendinizi? Bazılarımızda daha seyrek, bazılarımızda ise daha sık yaşanan bir davranıştır erteleme. Ertelemeyi şimdiki zamanda yapılması ideal olan iş veya eylemleri sonraya bırakma veya geciktirme olarak tanımlayabiliriz. 

 Neden Erteleriz?  

Herkes için ertelemenin farklı nedenleri olabilir.                             

İçsel çatışmalarımız      

Yetiştirilme biçimimiz 

Kişilik özelliklerimiz  

Erteleme Davranışıyla Nasıl Başa Çıkabiliriz? 

Erteleme davranışının farkına varmak 

Düşünce, davranış ve duygularımızla ilgili farkındalık kazanmak  

Erteleme Sanatı 

Ertelemek, insanın en kolay gerçekleştirdiği ve üzerinde hiç düşünmeden hayata geçirdiği, üstelik onu çok rahatlatan bir eylem…  

Felsefe alanında çalışmalar yapan uzmanlar bu konuyu inceleme gereği duymuşlar elbette. Bu isimlerden en önemlisi ise John Perry. Perry, Stanford Üniversitesi’nde felsefe profesörü 

  • İçinde makalesinin de bulunduğu Erteleme Sanatı kitabını gördüğümde bizim bu konuda bir kitap okumaya ihtiyacımız olmadığını düşündüm. İronikti biraz bu düşünce… Yine de bugün git, yarın gel; akşamın hayrından, sabahın şerri iyidir; ekmek çiğnemeden yutulmaz, her işin bir zamanı vardır; terazi tartı ile her şey vakti ile, gibi işlerin zamanında yapılmasının eğer gerekiyorsa ertelenerek yapılmasının hayrı ile çok güzel atasözlerimiz var. Bunları işine geldiği gibi kullanmak da bize has bir iş olsa gerek… 
  • Türk kültürünün içinde zamanlamanın önemini anlatan onca atasözü varken üstelik; arkaya kalan erteye kalır ; demir tavında, dilber çağında; yara sıcakken sarılır gibi…

İnsan nerede olursa olsun aynı kumaştan… 

  • John Perry, ertelemeyi sevenler için bilgisayarın en büyük yardımcılarından biri olduğunu savunuyor. Postacının kapımıza haber getirdiği ve bizim göndereceğimiz haberin karşı tarafa ulaşacağı günler arasındaki zaman, insanlara düşünmek için, hissetmek ve en doğru kararları vermek için bir aralık bırakıyordu. Şimdiyse elektronik postalarla bu iş dakikaların içine sığdığından verilen cevaplar, yapılan seçimler hızdan dolayı her zaman çok doğru olmuyor ve bizleri zor durumlara sokabiliyor. İşte bu sebeple onları cevaplamayı ertelemeyi seçiyoruz. 
  • John Perry’e göre ertelemeden vazgeçmenin en iyi yolu ertelemeyenlerle işbirliği yapmak… İyi örnekler ve onların aldıkları iyi sonuçlar, insanları olumlu davranış sahibi olmaya teşvik ediyor. 
  • Yine de şunu söylemeden geçemiyor yazar:’’ Sistematik bir şekilde erteleyici olmanın muhteşem ek faydalarından biri de, bazen listenin en üst sıralarındaki bir görevin kendiliğinden yok olması… Bazen de bir işi yapmak için azıcık beklersek o işin nasıl yapılması gerektiğiyle ilgili yararlı bir şeyler öğrenebilir ve o işi daha iyi yapabiliriz.  
  • Erteleme akıllıca yapılırsa bir sanat olacağı, yapılmazsa insanın hayatını alt üst edebileceği söylenebilir. 
  • Aradaki ince çizgiyi fark etmek ve çizginin ne zaman, neresinde duracağına karar vermek ehil işi… 
  • ‘’Ertelemeyi ertele’’ 

 

ZAMAN YÖNETİMİ İLE İLGİLİ BİR HİKAYE 

Aşağıdaki gerçek hikâye Kellog Business School’da (Northwestern Üniversitesi) İş İdaresi mastır öğrencileri ile Zaman Yönetimi dersi profesörü arasında geçer:  

Profesör sınıfa girip karşısında duran dünyanın en seçilmiş öğrencilerine kısa bir süre baktıktan sonra, “Bugün Zaman Yönetimi konusunda deneyle karışık bir sınav yapacağız” dedi. Kürsüye yürüdü, kürsünün altından kocaman bir kavanoz çıkarttı. Arkadan, kürsünün altından bir düzine yumruk büyüklüğünde taş  aldı ve taşları büyük bir dikkatle kavanozun içine yerleştirmeye başladı. Kavanozun daha başka taş almayacağına emin olduktan sonra öğrencilerine döndü ve “Bu kavanoz doldu mu?” diye sordu. Öğrenciler hep bir ağızdan “Doldu” diye cevapladılar. Profesör “Öyle mi?” dedi ve kürsünün altına eğilerek bir kova mıcır çıkarttı. Mıcırı kavanozun ağzından yavaş yavaş döktü. Sonra kavanozu sallayarak mıcırın taşların arasına yerleşmesini sağladı. Sonra öğrencilerine dönerek bir kez daha “Bu kavanoz doldu mu?” diye sordu. Bir öğrenci “Dolmadı herhâlde” diye cevap verdi. “Doğru” dedi profesör ve gene kürsünün altına eğilerek bir kova kum aldı ve yavaş yavaş tüm kum taneleri taslarla mıcırların arasına nüfuz edene kadar döktü. Gene öğrencilerine döndü ve “Bu kavanoz doldu mu?” diye sordu. Tüm sınıftakiler bir ağızdan “Hayır” diye bağırdılar. “Güzel” dedi profesör ve kürsünün altına eğilerek bir sürahi su aldı ve kavanoz ağzına kadar doluncaya dek suyu boşalttı. Sonra öğrencilerine dönerek “Bu deneyin amacı neydi” diye sordu. Uyanık bir öğrenci hemen “Zamanımız ne kadar dolu görünürse görünsün, daha ayırabileceğimiz zamanımız mutlaka vardır” diye atladı. “Hayır” dedi profesör, “bu deneyin esas anlatmak istediği “Eğer büyük taşları bastan yerleştirmezsen küçükler girdikten sonra büyükleri hiçbir zaman kavanozun içine koyamazsın” gerçeğidir”. Öğrenciler şaşkınlık içinde birbirlerine bakarken profesör devam etti: “Nedir hayatınızdaki büyük taslar? Çocuklarınız, esiniz, sevdikleriniz, arkadaşlarınız, eğitiminiz, hayalleriniz, sağlığınız, bir eser yaratmak, başkalarına faydalı olmak, onlara bir şey öğretmek! Büyük taşlarınız belki bunlardan birisi, belki birkaçı, belki hepsi. Bu aksam uykuya yatmadan önce iyice düşünün ve sizin büyük taslarınız hangileridir iyi karar verin.  Bilin ki büyük taşlarınızı kavanoza ilk olarak yerleştirmezseniz hiçbir zaman bir daha koyamazsınız, o zaman da ne kendinize, ne de çalıştığınız kuruma, ne de ülkenize faydalı olursunuz. Bu da iyi bir iş adamı, gerçekte de iyi bir adam olamayacağınızı gösterir”. Profesör, ders bittiği hâlde konuşmadan oturan öğrencileri sınıfta bırakarak çıktı… 

 VATAN EĞİTİM KURUMLARI  

Psk. Dan. İlhan AVCI