• Türk eğitim sistemi dünden bugüne hangi aşamaları kat etti?

Cumhuriyet dönemini başlangıç olarak kabul edecek olursak, Cumhuriyet çok genç ve dinamikti. Yüzü, medeniyetin uç noktası batıya dönüktü. Dolayısıyla batıdaki uygulamalar çok hızlı reformlarla Türkiye’ye getirilmişti. Bu süreçte yurt dışından Jhon Dewey başta olmak üzere birçok eğitimci ülkemize davet edildi. Dewey’in incelemeleri sonucunda ortaya çıkan rapor göz önünde bulundurularak Köy Enstitüleri açıldı.. Bu enstitüden yetişenler bizlerin bir kısmının da öğretmeni olmuş ve Avrupa’da döneminin başarı hikayesi olarak örnek gösterilmiştir. İlerleyen dönemde şartların da değişmesiyle köy enstitüleri kapatılmıştı.
Günümüzde ise artık bambaşka bir çağa evrildik. Kurumlar hızla kendini değişen çağ doğrultusunda dönüştürüyor. İlerleyen teknoloji ile eğitimin konusu, müfredatı, ders içerikleri her yıl ihtiyaçlar doğrultusunda zenginleşiyor. Yapay zeka, kodlama ön planda hatta artık okullarımızda otonom robotlar yapılıyor. Böyle bir çağda Da Vinci’nin ilham aldığı Sibernetiğin kurucusu Cizreli İsmail’in (El Cezeri) torunları, daha iyisini başarabilir. Başarmalı da.

Atatürk’ün eğitim sistemine yönelik aldığı kararların hedefleri nelerdi?
Aslında Atatürk’ün Türk eğitimi için aldığı kararların hedefleri çok açıktır. Bu hedefleri 1924 yılında Samsun’da öğretmenlere “Dünyada her şey için; uygarlık için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir; fendir. İlim ve fennin dışında rehber aramak dikkatsizliktir, bilgisizliktir, yanlışlıktır. Yalnız ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki devrelerinin olgunlaşmasını kavramak ve yükselişini zamanla izlemek şarttır. Binlerce sene önceki ilim ve fen dilinin çizdiği kuralları, şu kadar bin sene sonra bugün olduğu gibi uygulamaya kalkışmak, elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir” sözleri ile açıklamaktadır.
Atatürk, bu sözleri ve daha sonra yaptığı çalışmalar ile Cumhuriyeti koruyan, fikri ve vicdanı hür nesiller yetiştirilmesini, eğitimin bilimsel çalışmalara dayanmasını, toplumu ve toplumun sosyal yaşamını modern dünya standartlarına çıkartılmasını, aldığı eğitim ile kendi hürriyetini sağlayan ve kendinden sonra gelen yeni nesillere de bu düzeni sağlayabilen öğrencilerin yetiştirilmesi ve milli bir eğitim ortamı oluşturulması Mustafa Kemal Atatürk’ün hedefleri arasında olduğunu söyleyebiliriz.

Toplumun sosyal ve kültürel değişiminde eğitimin rolü nedir?
Toplumun sosyal ve kültürel yapısında eğitimin, eğitim için de bu iki faktörün önemi yadsınamaz. Günümüzde ihtiyaçlar doğrultusunda eğitime yeni amaçlar, boyutlar ve işlevler yüklendi. Bilimsel ve teknolojik alandaki çok hızlı gelişmeler ve bu gelişmelerin sonucu olan bilgi patlaması, toplumun sosyo-kültürel yapılarını da hızla değişime soktu. Yaşanan bu değişim sürecine baktığımızda, kültür aktarma aracı olarak bakılan eğitimi, kültür aktarmanın ötesinde toplumsal, ekonomik, kültürel, teknolojik değişmelerden etkilenen, hem de bu değişmeyi etkileyen işlevsel bir kurum olmaya ve katkıda bulunan bir rol üstlenmektedir.

  • Dünden bugüne öğretmen kimliği nasıl bir değişime uğradı? Bugün öğretmenlerin geldiği noktayı ve sistemdeki rollerini nasıl değerlendiriyorlar?
    Geçmişten günümüze değişim dalgası içinde öğretmenin rolü de değişiyor. Eski öğretmenlerimize baktığımızda en belirgin özellikleri bilgiyi doğrudan veren konumda iken, bugünün öğretmenlerine baktığımızda ise adete bir orkestra şefi niteliği taşıyor. Bilginin her yerde ulaşılabilir olduğu bir dönemdeyiz. Yeter ki bilgiyle buluşmak isteyelim. Artık yeni nesil öğretmenler öğrencilere bilgiye ulaşmada mentörlük yapıyor ve istek uyandırıyor, bilgi transferi sağlıyor. Hal böyle olunca da yapay zekanın birçok mesleği kontrol altına aldığı bir çağda öğretmenliğin sistemdeki yeri daha önem kazanacaktır.
  • Değişen kuşaklar temelinde öğrenci kavramında hangi dönüşümler yaşandı? Bu dönüşümlere kurumlar nasıl uyum sağlıyor?
    Teknoloji ile büyüyen bir kuşaktan teknoloji ve sanal ortamın içine doğan bir kuşağın içerisindeyiz. Değişimi hızlı bir şekilde yaşıyoruz. Bilgi ve teknoloji çağında günümüz öğrencileri diğer kuşaklardan çok daha farklı ihtiyaçlara sahipler. Öğretmenin merkezde olduğu öğrencinin otoriteyi benimsediği bir kuşaktan Kendi görüşlerinden asla vazgeçmeyen, sorgulayan, üreten ve hızlı tüketen, internet aracılığı ile sosyalleşmeyi tercih eden bir kuşağı yaşıyoruz.
    Kurumlar, öğrenme öğretme ortamlarını kuşağın beklenti ve ihtiyaçlarına göre oluşturmalı, öğrenciyi merkeze almalıdır. Bu çağa ait çocukları yetiştirmek için aynı şekilde bu çağın gerekliliklerini ve koşullarını iyi analiz edebilen ve hitap ettiği kuşağı iyi tanıyan öğretmenler yetiştirmelidirler.
  •  Pandemi ile başlayan süreç eğitimi nasıl etkileyecek? Bu etkiler kalıcı mı? Eğitim sistemi bu etkilerden hangi dersleri çıkarmalı?
    Çin’den dünyaya yayılan Covid 19, eğtim kurumlarında da önemli değişim ve dönüşümleri beraberinde getirmişti. Aslında dijital çağ ile eğitim kalıpları yıkılmaya başlamıştı. Pandemi sadece bu süreci biraz daha hızlı hale getirdi. Okul öncesinden, yükseköğretime kadar her kademede kurumlar öğretim faaliyetleri gerçekleştirebilmek için hızlıca sanal ortama geçiş yaptı. Bununla birlikte de “21. yüzyıl dijital okur-yazarlık” kavramının önemi de bir kez daha ortaya çıkmış oldu.

Bu süreçte eğitim ve öğrenciler üzerindeki etkilerinin yanı sıra öğretmen ve veliler açısından da farklı deneyimler yaşattı. Öğretmenin rehberliğinde yürüyen eğitim süreci farklı kademelerde, velilerin rehberlik ettiği bir sürece doğru evrildi. Dijtal öğretim, öğrencilerimizin kendi öğrenme sorumluluklarını almalarında, zaman yönetimi planlamasında ve öğretmenlerimizin özgün öğretim tasarımı üretmesi gibi konularda farklı imkanlar sağladı.

Böylece okulun sadece dört yanı duvarlarla çevrili tepesinde dam olan bir yer olmadığı anlaşıldı. İçinde bulunduğumuz salgın süreci eğitim yöntem ve tekniklerini değiştirmemize, değişen toplumsal yaşamın gereği olarak eğitim programlarımızı gözden geçirmemiz gerektirdiğini bizlere gösteriyor. Pandeminin süreci başta sahip olduğumuz yaşam becerilerimiz olmak üzere bizlerin psikolojik duyarlılığımızı test ediyor. Bu nedenle bir kez daha bu süreç bizlere öğrencilerimizin bireysel farklılıkları ve gereksinimlerindeki farklılıklarını da göz önünde bulundurarak yol almamız gerektiğini gösterdi.
Selma Sandıkçı Çatan